31 Aralık 2013 Salı

Doğum Hikayem Part 1: Daha Doğmadı Mı?

Tanrı öyle yaratmış ki kadınları en dayanılmaz acıları yaşa ve doğurduğunu, bu acıları düşünerek her şeyden koru demiş. Öyle zahmetlere katlanıyor ki insan anne olmak için, o doğunca hayatındaki en önemli varlık oluyor. İşte bende öyle şeylere tahammül ettim ki, Tanrı bana en güzel ödülü verdi. Minik kraliçem Ecem'i.
Doyumsuz 40 hafta 5 gün yaşadım. Her şeyi çok yaşadım. Çok kustum, çok öğürdüm, çok uykusuz kaldım, çok gezdim(:)). Ama hepsi o içimde tekme atınca geçit bitti birden. Daha içimdeyken belliydi çok nazlı olacağı.
Doğum deyince aklıma filmlerdeki doğumlar gelirdi. Kadın tv izlerken "Ahhhh" diye bağırır. Kocası "Bebek geliyor" diye deliye döner. Apar Topar arabaya doluşular. Kadın çığlık çığlıyadır. Çok canı yanıyordur. Adama panikle arabayı kullanır. Hastane kapısının önüne gelince birden bebeğin kafası görünür. Doktor kadını oracıkta doğurtur.
Bu tamamıyla fantastik bir film. Romantik komedi filmlerim hepsi benim için fantastik bundan sonra.
Hiç bir şeyin planlanarak olacağını düşünmezdim. Kocaman çantalar hazırladım. Hem ev, hem de araba için. Dışarda bir yerde doğurursam diye araba da çantanın olması iyiydi. Olmadı.
40 hafta 3 günlükken doktoruma gittik. "Açelya perşembeye kadar doğurmazsan, ne yazık ki suni yollara başvuracağız" dedi. İçim yandı. O doktora gidiş sebebim bile normal doğum yapmak içindi. Şimdi bana sezeryandan bahsediyordu." Ne korkunç bir şey sezeryan, seni ikiye bölüyorlar resmen." deyip durdum tüm hayatım boyunca. Düşünemezken gerçekle burun burunaydım. Sezeryan olma ihtimalim çok yüksekti. Çünkü Ecem hiç aşağıya inmemiş ve rahimde sadece 1 cm açıklık vardı. Tabi bilmediğimden bu açılma bile bana büyük gelmiş.
2 gün çok hızlı geçti. Son gün içim içime sığmadı. Alışverişe bile gittim. O Hatay’ın yokuşlarını seke seke çıktım. Çok hareketle olmamla övünüyordum ama son kontrolde Doktorum " Böyle olmaman lazım. Şu anda az hareket ediyor olmalıydın" dedi. Pek takmadım. Hamileliğim boyunca hiç penguen gibi yürümedim. :)
18 Nisan 2013. Ne kadar acıya dayanıklı, inatçı, gözü kara olduğumu öğrendim. O gün bizim için erken başladı. Sabah 6 te kalktık. Giyindim, kuşandım. Son hamile fotoğrafımı bile çektirdim. 7 de hastanedeydik. Odamıza yerleştim. Elimi kolumu sallaya sallaya gittiğimden (yani sancım olmadığından) doktorumu aradılar. Suni sancı vermek için izin aldılar. Sabah 7:20de serumu taktılar. Aman nasıl mutluyum. En fazla 4 saat sonra kızıma kavuşacağım. 8.30 gibi doktorum geldi. Muayene etti beni ama hala 1 cm açıklık var. Yani koskoca 2 gün geçmişti ve hiç bir değişiklik yoktu. 12ye kadar yapmam gerekenleri anlattı. Yürüyecektim. Yürümek bebeği aşağıya itmeye yarayacağı için çok önemliydi. Suni sancı desteğiyle en geç 4 saat sonra rahmim istenilen açıklığa gelecekti. Ne kadar acım olursa olsun yürümem gerekiyor. Olabildiğince geç epudiral iğneyi olmalıydım. Erken olursam doğumu yavaşlatırmışım ve geç doğum yaparmışım. Vücut tam uyarılmadığından böyle oluyormuş.
Nst ye bağlıydım. Sancının geldiğini görüyordum. Ama acı yok. Tekrar o filmler yalandı. Bebeğin kalp atışı hızlanıyor, karnın kasılıyor ve ısınıyor ve ekranda 80 yazıyordu. 10 sn.ye falan sürüyordu.
Kalktım, yürümeye başladım koridorda. Benimle aynı anda hastaneye gelen 2 gebe daha vardı. 2side sezeryandı. Biri ben koridorda yürürken ameliyathaneye aldılar. Ben yürüyorum, bebek geldi. Ben yürüyorum anne geldi. “Aman ne güzel pırt diye doğurdu” diyorum.
11 gibi ebem muayene etmek için beni doğum odasına aldı. Ben kendime o kadar güveniyorum ki kesin 6 cm açıklık olmuştur diye. Yok, hala 1 cm açıklık var. Moralimi bozmamı ve yürümeye devam etmemi. Açılma başladığına çok hızlı geliştiğini söyledi. Moralimi bozmaya gerek yok. Çünkü ben öyle ya da bu şekilde normal doğum yapacaktım. İnatçıyım ve başaracağım.
11.30 da sancılarım iki dakikada bire indi. Ben neredeyse 9'dan beri hiç durmadan yürüyorum. İlk kardeşimle sonra annemle sonrada kayınvalidemle yürüdüm. En sonunda pes ettiler ve eşimle yürümeye başladım. Eşim dayanamıyor yanımda olmaya. Yüzü bembeyaz heyecandan ve benim yaşadıklarımdan. Dışarı atıyor her fırsatta. Başladı benimle yürümeye daha bir tur bile atamadan, içimden sıcak bir şeyler geldi. Paçalarımdan akıyor. Allah'ım en enteresan duygulardan. Sanki bacaklarım benden habersiz sıcak duş yapıyor gibi. Doğumhaneye gidesiye kadar bütün koridor su içinde kaldı. Eşim bembeyaz bense mutlu. Bu sefer kesin 6 cm açıklık oldu diye düşünüyorum. Ne yazık ki yanıldım. Sadece 2 cm olmuştu. Ebemin motivasyonu çok yüksekti. Moral vermeye başladı. "Merak etme seni normal doğurtasıya kadar bir yere gitmiyorum" diye. Doğumhaneden çıktım herkes yüzüme bakıyor. Hepsi korkmuş. Ama doğurmuyorum daha.
İşte gerçek acı suyumun gelmesinden sonra başladı. 2 dakikada bir 10 saniye süren acı ilk başta çok değildi. Çok canımın yanacağının sinyalini veriyordu.
13.00 de doktorum geldi. Geldiğinde ilk defa oturmuştum. Ecemi kontrol etmek için nstye bağlamışlardı. Anlıyorum korkuları büyük ya içeride başına kötü bir şey gelirse diye endişeleniyorlardı. Tekrar muayene ettiler suyumun gelmesinden bu yana 1,5 saat geçmişti ama açılmada bir değişiklik yoktu. Konuşmaya başladık.
Ben "Sezeryan olmak istemiyorum. Normal doğuracağım. Kesin kararlıyım.
Doktorum: "Seni normal doğurtacağım. Acın çok fazla olacak. Dayanabilir misin?"
Ben: "Acım fazla olmayacak, dayanacağım"
Doktorum:" Saat 3 olduğunda acın fazlalaştığında beni sezeryana alın dediğinde, seni sezeryana alamam. Bunu bana demeyeceksin değil mi?"
Ben : " Burak Bey, kesin kararlıyım normal doğuracağım.”
Doktorum: "6 da geleceğim eğer 6 cm açıklık yoksa sezeryana alacağım. Başka bir çarem kalmıyor. Geçen her dakika bebeği riske atmış oluyoruz. Eğer 6cm açıklık olursa seni yarın sabaha kadar beklerim. Bunun için her şeye rağmen yürümelisin"
Ben: " Anladım. Ben kesin kararlıyım normal doğuracağım."

Doktor gitti. Eşim yanıma geldi. Nstyi izliyoruz. Ecemin kalp atışı hızlanıyor nst göstergesi 40, karnım ısınıyor nst göstergesi 80, karnım kasılıyor nst göstergesi 120, canım yanıyor nst göstergesi 160. Bu son yazdığım cümlenin tamamı 30 saniye sürüyor. Bitti mi her şey bitiyor. Tüm o acı bittiği o an, geçiyor. Sanki az önce o canı yanan kadın ben değilim. O iki dakikalık arada acayip enerji dolu oluyorum. Saatlerce koşabilecek gibi. Ayağa kalktım. Yürümeye başladım. Artık koridora çıkamıyordum. Herkes " AA doğurmadın mı sen?" diyordu. Tüm odalardaki hastalar benim doğurup doğurmadığımı merak ediyordu. Millet arıyor "Bebek doğdu mu?" diye. Tek bir cevap veriyorlar "Bekliyoruz".


(Devamını okumak için Tık Tık!)

30 Aralık 2013 Pazartesi

Hoşçakal 2013


Daha bir kaç dakikalık Ecem. En büyük mutluluğum


Ne yaptığını bilmeyen bir yıldın 2013. Acının yanında büyük mutlulukların vardı. Hiç durmadın çok hızlı geçip gittin. Düşündüğümde seni çok özleyeceğim kesin.

Yeni sıfatlar, sorumluluklar, büyük hayat değişiklikleri getirdin bana. Kafam güzel girmediğim için herhalde sana çok gerçekçiydin. Büyüdüğümü hissettirdin.

Mutasyona uğradım seni yaşarken. Senenin başında koca göbekliydim, ortasında koca memeli, sonunda ikisi de kendinden geçmiş durumdalar.

Gezmekten bıkmayan hamile ben:)
Müthiş mutluluklar verdin bana. İlk başında kızımın karnımda oynamasını seyrediyorduk saatlerce kocaman göbeğimle konuşuyordum. Ortasında kızım doğdu. Sımsıkı sarıldık birbirimize. Ortaların sonuna doğru süt kızım oldu. Hiç olmayacak bir duygu daha yaşatmış oldun bana. Sonu geldiğinde ise Ecem gözlerimin içine baka baka "Anne" dedi. Daha başka nasıl bir mutluluk olabilir ki?

Temizlikkkk Aşkınnaaa!!!
Hiç yaşamadığım deneyimler yaşamaya başlattın. İlk dönemi değişikti hafta içi gezmek. Hamileyken çok gezdim çoook. Orta döneminde anne oldum. Bu konuda ne kadar başarılı olduğumu gösterdim insanlara. Çocuğum hiç kusmuk kokmadı, ilk başlardaki uykusuzluktan hiç şikayet etmedim, hiç hasta etmeden geçirdim o dönemi. Sonlara doğru evde oturan kadın olduğumu dank etmeye başladı. Uğraşlar arasamda bu gerçeği asla değiştirmedi. Baktım bir kaç sene yapacak birşey yok verdim kendimi temizliğe, yemeğe. Jamie Oliver ne pişirdiyse türk versiyonunu yapmaya başladım. Her gün süpürge yapıp, toz aldım. Yapacak bir şey yok. "Ev işleri kaçınılmazsa zevk almaya bak." sloganım bu.

Bir çok insanın dayanamayacağı acılar yaşattın bana. Bir çok hastalık geçti aile bireyleri arasında. En çok üzüldüğümü söylemeyeceğim ama beni tanıyanlar bilecek. Ortasında doğum yaptım. Uzun soluklu, annemin o sancılara nasıl dayandığını anlamadığım sancı yaşadım. Aynı günlerde memem kendinden geçti. Sütüm geldi ama ben benlikten çıktım. Sonuna doğru öyle acılar, değişik şeyler geldi ki başıma. Kendimden uzaklaştım. Dışardan izlemeye başladım kendimi. İlk önce her gün şırıngayla 1 saatlik görüşmelerim oldu. Sonrasında sütümü kesilmesine karar verildi. Herhalde yaşadığım en büyük acı buydu. Bir süt annenin başına gelebilecek en korkunç şey sütünü kesmeleri. 

Tabi her şey bitti geçti. Senide tükettim diğer yıllar gibi. Büyüdükçe daha çabuk geçtiğini anladım yıllarımın. Bana verdiğin her güzel şeyler için teşekkürler. Seni hiç unutmayacağım. Her şeye rağmen hayatımın en mutlu yılı olacaksın. Çünkü diğer yılların yanında en büyük şansın Ecem'in sende doğması.

25 Aralık 2013 Çarşamba

Ayaz'ı Toprak Isıtacak

Tamam kabul ediyorum çok duygusalım, her gördüğüme ağlıyorum.

Hamileliğimin en başından beri böyle. Hamileyken bir akşam belgesel izliyoruz. Kutup ayılarının küresel ısınma yüzünden yaşadıkları anlatılıyor. Bir anne kutup ayısının 2 yavrusu oluyor. Isınmadan dolayı yiyecek bulamıyorlar. Bir gece fırtına çıktı. Yavrularından erkek olanı öldü. Nasıl ağladığımı anlatamam size. İçim çıktı ağlamaktan.

Ayaz'ın 21 yaşındaki annesi.
Sonra zaman geçti. Doğum yaptım. Kuzumun kokusunu içime çektim, bağımlısı oldum. Artık her şeye ağlar oldum.

Her okuduğum, izlediğim, dinlediğim şeye ağlıyorum. Ama ülkemde öyle olaylar oluyor ki ağlamak için çok sebebim var. Bundan aylar önce soğuktan ölen yavru kutup ayısına ağlarken, bugün sıcacık odasında uyuyan Ecem'in başında Ayaz'a ağlıyorum. Dayanamıyorum.

2013 yılındayız zenginlikten bahsedilen bir ülkede yaşıyoruz. 40 günlük bir bebeğe bakamıyoruz. Ayaz bebek, hepimizin umursamazlığından, vicdansızlığından öldü.

Devlet diyor ya doğurun, görmüyor mu acaba kaç ayda kaç tane bebek öldü? İlk önce ailesinden gizli doğum yapan öğretmen, bebeğini emzirip evde bayram tatili boyunca bıraktı. Şimdide Ayaz. Annesi daha 21 yaşında. Hemde iki çocuk annesi. Çevrenize bakın 21 yaşındaki gençlere "Çocuk bu yaa!!" dediğimiz yaşta.
Kim bilir kaç yaşında evlendi de 21 yıllık hayatına iki çocuk sıkıştırdı.
Hayatı bu kadar hızlı yaşamak zorunda değildi. Tek odalı bir, camı kırık buz gibi bir evde. Neye sararsan sar, istersen koynunda olsun o bebek hastalanır. Çevrede odun bulursa yakıyorlarmış.

Aklımda canlandıramıyorum, aklım almıyor. Ayaz ölürken biz yolsuzlukla uğraşıyoruz. Hepimizin cebinden 3000 TL çalınırken, şarkıcı eşe acıyoruz. Bir kamyon odun ne kadardır dedim kendi kendime araştırdım. Bir kamyon odun sadece 400 TL. Biz o aileye verecek 400 TL bulamadık.

Kış geldiğinden beri bütün anneler hastalık konuşuyor. Klimalı, kaloriferli evlerimizde çocuklarımız hastalanırken. 40 günlük loğusa kadın, 2,5 yaşındaki oğlu ve 40 günlük bebeğiyle geceleri eksi derecelere düştüğü kış günlerinde ev denilen o yerde yaşıyor. Artık üzülmüyorum hasta olduğuna Ecem'in. Şimdi çok şanslı olduğunu düşünerek kucağımda seviyorum. Üstümde uyuduğunda yatağına yatırmak için çabalamıyorum.

Ayaz'ı şimdi toprak ısıtacak. Artık sıcakcık yeni yatağında yatacak. Biliyorum Ayaz son olmayacak. Şimdi peki o ailenin 2,5 yaşında oğlu ve 40 günlük lohusa kadına ne olacak? Yardım edecekler mi? Hiç sanmıyorum. Bizde zamanla unutacağız onları.

20 Aralık 2013 Cuma

Yılbaşı Hediye Öneriniz Benden

Yeni yıl heyecanının hepimizi iyiden iyiye sardığı bugünlerde, bir yandan yılbaşı akşamı için planlar yaparken bir yandan da “ne hediye alacağım?” endişesi içerisine giriyoruz. Yılbaşına kısa bir zaman kala alışveriş merkezlerinde telaşla gezmek yerine sizin için hazırladığımız alternatif hediye ve kampanya önerilerini mutlaka inceleyin!

Sizin için ilk seçtiğim hediye alternatifi ev hediyesi almayı düşünenlerin oldukça ilgisini çekecek!

2014'ün en güzel kahvaltıları, en hoş sohbetleri için Vestel’in sunduğu kahvaltı setlerine mutlaka göz atın derim!

Vestel yılbaşına özel hazırladığı kahvaltı setleri ile hediye alışverişini kolaylaştırıyor. Kırmızı, Inox ve Siyah Kahvaltı Setleri hem şıklığı ile göz dolduracak, hem de sevdiklerinizi çok mutlu edecek. “Hediyem yılbaşı ruhuna uygun olsun!” diyenler için kırmızı set ideal bir seçim.

Vestel Inox Su Isıtıcı, Dijital Tost Makinesi, Türk Kahve Makinesi'nden oluşan Inox set de çok şık ve pratik bir alternatif. Bu setin farkı ızgara olarak da kullanılabilen Vestel Dijital Inox Tost Makinesi.

Modern ve şık bir hediye arayanlar içinse önerimiz Siyah Set. Vestel Siyah Su Isıtıcı, Ekmek Kızartma Makinesi ve Filtre Kahve Makinesi içeren bu set farklı tasarımı ile benzersiz bir hediye olmaya aday.

Setler için buradan online sipariş verebilir, ücretsiz kargoyla hemen hediyelerinize kavuşabilirsiniz! Unutmadan, Vestel Kahvaltı Setleri 2014 yeni yıla özel hazırlandı. Yılbaşı’ndan sonra bu şekilde set olarak bu fiyatlarda bulmanız pek mümkün değil.

Özel, başka hiçbir yerde olmayan bir hediye arıyorsanız Vestel'de harika bir öneri daha var: Yılbaşı özel tasarımlı Türk Kahvesi Makinesi yeni yıla özel indirimli sadece 59 TL!

Yeni yıl, yeni umutlar, yeni hediyeler… Peki 2014 için dileğiniz hazır mı?

Siz sevdiklerinizi unutmayıp yeni yıl hediyeleri alırken Garanti de sizi unutmamış!
2013 yılını geride bırakırken yeni yıldan yeni dilekler eksik olmuyor. Yeni yıla girerken Garanti Bankası bazılarımızın dileklerini duymuş gibi sosyal medya takipçilerini sevindirecek bir kampanya yapmış!

Yeni yıl hediyeniz Garanti Link’ten!

Yıl boyunca farklı kampanyalarla fırsatlar sunan Garanti Link, 2014’e girerken çuvalını hediyelerle doldurmuş bir Noel Baba gibi bacanızdan inmeye hazırlanıyor. Günde en az 10 kere kontrol ettiğimiz sosyal medya hesaplarımızı Garanti Link ile Link’leyerek 14 şahane hediyeden birini kazanmaya hak kazanıyoruz. Televizyondan tablet bilgisayara, telefondan fotoğraf makinasına kadar birbirinden değerli hediyelerden birine sahip olmak çok da kolay. Benim dileğim yeni yılda sevdiklerimle her anımı ölümsüzleştirebileceğim bir fotoğraf makinası. Sizin dileğiniz ne?

Siz de buradan sosyal medya hesaplarınızı Link’leyin, 14 şahane hediyeden birini kazanma şansı yakalayın!

Diğer bir önerim ise moda ile teknolojiyi bir araya getiren Samsung Galaxy Gear! Çarpıcı renk seçenekleri, ince ve zarif tasarımı ile giyilebilir teknolojileri günlük yaşama daha da entegre eden Samsung Galaxy Gear alan herkese, 32GB microSD kart hediye ediliyor. 31 Aralık’a kadar geçerli olan kampanya ile hem yeni yılın en şık hediyesi olmaya aday Galaxy Gear’a, hem de yeni yılda en güzel anılarınızı rahatça saklayabileceğiniz 32GB microSD karta sahip olabilirsiniz.

Yenilikçi ve modaya önem veren kullanıcılara siyah, beyaz, gri, turuncu, sarı ve roze gibi çarpıcı renk seçenekleri sunan Galaxy Gear, 1.9 megapiksel BSI sensörlü kamerası ve 1.63 inç Super AMOLED ekranı ile kullanıcıları cezbediyor.

Telefonunuz cebinizdeyken bile bağlantıda kalmanızı sağlayan Galaxy Gear’da bulunan dahili hoparlör sayesinde telefonsuz konuşma deneyimini sunuyor. Örneğin, bir yandan yılbaşı partiniz için hazırlanırken, diğer taraftan telefon konuşmalarınızı yapabilir, alarmınızı kurabilir, mesaj yazabilir ya da takvim girişlerinizi oluşturabilirsiniz.

Kampanya hakkında detaylı bilgi için buraya tıklayın: http://www.samsung.com/tr/campaigns/galaksidenhediye/


Bir boomads advertorial içeriğidir.

16 Aralık 2013 Pazartesi

Çocuklar İçin Ağız Bakım Rehberi


Çocuğunuzun sağlıklı ve temiz dişlere sahip olmasındaki ilk rol, size düşüyor. Ona fırçalama ve yeme alışkanlıklarını en iyi siz kazandırabilirsiniz. Bu konuda eksikleriniz olduğunu süşünüyorsanız, bugünkü yazımızı size rehberlik edebilir.

Ağzı yeterince büyüdüğünde çocuğunuz nihayet 20 küçük dişe ve daha sonra 32 büyük dişe sahip olacak. Bütün çocuklar farklıdır ve bu nedenle ilk küçük dişin çıkması en erken 3 aydan başlayarak 12 aya kadar sürebilir ve bu ilk çıkanlar çoğunlukla alt orta dişlerdir. 6 yaş civarında çocuğunuzun hayatı boyunca kullanacağı ilk kalıcı dişi çıkacaktır.

Küçük dişler büyük işlere yarar

70 yıldan fazla dayanacak kadar sağlam büyük dişlerin aksine farklı görevlerine uygun olarak küçük dişlerin daha ince diş mineleri ve daha küçük kökleri vardır. Küçük dişler çiğnemeye yardımcı olmanın yanında, konuşma yeteneğini geliştirmek, çene ve yüz gelişimini desteklemek gibi birçok farklı işe de yarar. Daha da önemlisi diş etinin içinde çıkmayı bekleyen büyük dişlerin yerini tutarlar. Küçük dişler düştüğünde ortaya çıkan boşluk büyük dişlerin düzgün çıkmasını sağlayarak sağlıklı bir yetişkin gülümsemesi yaratmaya yardımcı olur.

Fırçalama ritüeli

İki yaş ve altı çocuklar için özel üretilmiş dış fırçası ve macunu kullanımı, diş fırçalamaya alışkın olmayan çocukların rahat etmesini sağlar, küçük dişlerin sağlıklı gelişimini destekler. Küçük ağızlarda rahatça kullanılmak üzere tasarlanmış küçük uçlu ve yumuşak kıllı fırça tercih edebilirsiniz.

Sağlıklı yemek

Bebekler büyüdükçe tatları daha iyi ayırt etmeye başlar ve birçoğumuz gibi tatlı yiyeceklere yönelir. Oysaki bu tatlı besinlerde bulunan şeker, çocuğunuzun ağzındaki doğal bakterilerle reaksiyona girer ve dişlere saldırarak çürüklere yol açan zararlı asitler üretir. Eğer küçük dişler çürük yüzünden erken yitirilirse, çocuğunuzun büyük dişlerinin gelişimini etkileyebilir.

Dişçiyi ziyaret

Çocuğunuzun ilk dişinin çıktığı andan itibaren dişçiye gitmeye başlamalı ve dişçiniz aksini söylemedikçe her 6 ayda bir tekrar uğramalısınız. Dişçiyi düzenli olarak ziyaret etmek çocuğunuzun diş bakımında önemli bir rol oynar çünkü bu ziyaretler çocuğun bu yeni ve bazen de garip ortama alışmasını ve yıllar boyu sürecek iyi alışkınlıklar edinmesini sağlar.

3-5 yaş için

Çocuğunuz küçük dişlerinin tamamını çıkarmıştır. Sabah ve akşam tam 2 dakika fırçalama yapması önemli. Bu yaşlarda çocuğunuzun dişlerini sizin fırçalamanız gerekse de, fırçayı kendilerinin tutmaya başlamaları iyi olacaktır. Yaşına uygun bir diş fırçasının üzerine bir bezelye kadar çocuk diş macunu sürün.

6 yaş ve üzeri

Yaklaşık 6 yaşından itibaren çocuğunuzun ağzında küçük, büyük dişler ve boşluklar olacak. Bu sıralarda ilk yeni dişler diş etinin için den çıkmaya ve küçük dişleri sallandırmaya başlar. Sonra küçük dişler tamamen dışarı itilir ve geriye büyük dişlerin dolduracağı boşluklar kalır. Yeni çıkan büyük dişlerin minesi tamamen olgunlaşmamıştır ve bu yüzden çürüğe karşı savunmasızdır. Bu aşama gençlik yıllarına kadar sürecektir. Küçük dişlerini kaybetmek her çocuk için büyümenin önemli bir parçasıdır ve büyük dişlerin hayat boyu dayanması gerektiği için ağız sağlığında kritik bir dönemdir. 7 yaş civarında çocuğunuz diş fırçalama sorumluluğunu kendisi taşımaya hazır olmalıdır. Yine de dişini doğru fırçaladığını kontrol etmeniz önemlidir.

4 adımda diş bakımı

1. Çocuğunuzun yaşına uygun bir fırça ve macunla günde iki defa dişini fırçaladığından emin olun.
2. Nazik ve dairesel hareketlerle dişin bütün yüzeylerini temizlemesini sağlayın.
3. Çocuğunuzun dişlerinin günde dört defadan fazla şekerli yiyecek ve içeceklere maruz kalmamasına dikkat edin.
4. Çocuğunuzu düzenli olarak altı ayda bir kontrol için dişçiye götürün.

Bir kaç tavsiye

-Çocuğunuza gece boyunca içebileceği bir süt ya da meyve suyu şişesi bırakmayın, çünkü ağzında şişeyle uyumak dişlerine zarar verebilir.
-Çocuğunuza hipopotam ya da aslan taklidi yapmayı öğretin ki dişini fırçalamak için ağzını kocaman açsın.
-Eğer çocuğunuz yerinde durmuyorsa dişlerini fırçalamak için kucağınıza oturtun. Büyüyünce arkasında durmak da işe yarayabilir.
-Dişlerini kaybetmek ve ağzılarında boşluklar oluşması bazen çocukları üzebilir, o yüzden diş perisiyle bu durumu eğlenceli hale getirin.
-Meyve suyuna 10’da bir su karıştırarak dişlerine değecek asit oranını azaltın.
-Her 3 ayda bir ve her hastalıktan sonra diş fırçası değiştirmek fırçalamanın her defasında mümkün olduğunca etkili olmasını sağlar ve mikrop taşınmasını azaltır.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

12 Aralık 2013 Perşembe

Birlikte "bebeklerde alerji" konusunun detaylarına iniyoruz

Bir çok okuyucumun konuyla ilgili gelen soruları üzerine ‘bebeklerde alerji’ konusuna eğilmeye karar verdim. Alerji, değişen yaşam koşullarıyla birlikte son dönemlerde dünya çapında giderek artan bir durum. İstatistikler sizi korkutmasın ama günümüzde yaklaşık her 10 kişiden 3-4’ünün yaşamlarının bir döneminde alerjiden etkilendiği biliniyor.

Peki, alerji nedir? Alerji; bağışıklık sisteminin birçok insanı rahatsız etmeyen bazı maddelere karşı normalden farklı olarak verdiği tepkilerdir. Alerjisi bulunan kişilerin bağışıklık sistemi vücuda giren maddeyi zararlı olarak algılıyor, ve zararlı olmayan maddeye tepki vermeye başlıyor. Bu durum, döküntü, kızarıklık, kaşıntı, hapşırık gibi rahatsız edici belirtilere ve bazen şok gibi çok tehlikeli olabilen durumlara da neden olabiliyor.

Bebeklik ve çocukluk döneminde en sık rastlanan alerji tipi besin alerjisi. Besin alerjisinin de çeşitli türleri var. Bebeklerde en sık rastlanan besin alerji tipi ise inek sütü alerjisi.

Anneler dikkat; anne, baba veya kardeşlerinde alerji olan bebeklerde alerji gelişme riskinin daha yüksek olduğu biliniyor. Ailesinde alerji olan 10 bebekten 6-7’si büyük ölçüde alerji riski taşıyor.

İnek sütü alerjisi olan bebeklerin doktorları izin verene kadar inek sütü veya keçi gibi diğer hayvanların sütlerini içeren hiçbir gıda tüketmemeleri gerekiyor. Bu konuda çok hassas olmak şart, bu nedenle bebeklerini emziren annelerin süt ve peynir, yoğurt  gibi süt ürünlerini tüketmemeleri, doktorlarının önerdiği gibi beslenmeleri kritik önem taşıyor.

Bebekler, inek sütü içeren bir besin aldıklarında gaz sancısı, kusma, ishal veya kabızlık, dışkıda kan gibi sindirim şikayetleri; kızarıklık, kaşıntı, döküntü gibi cilt şikayetleri ; hapşırık, burun akıntısı, hışıltılı solunum ve nefes darlığı gibi solunum sıkıntıları yaşayabiliyor. Bu can sıkıcı belirtiler,  bebeklerde aşırı ağlama, huzursuzluk, yüz, gözler ve dudaklarda şişmeye ve bebeğin kilo alamamasına da sebep olabiliyor.

Bu belirtiler ile karşılaşan annelerin, bir an önce vakit kaybetmeden doktorlarına danışmaları gerekiyor.

Anneler çok iyi bilirler, ülkemizde uzun zamandır inek sütü alerjisi konusunda annelerin güvenerek bilgi edinebilecekleri bir kaynağın eksikliği duyuluyordu.

Artık inek sütü alerjisi başta olmak üzere besin alerjisi ile ilgili daha fazla bilgi edinmek, bebeğinizin alerji riski taşıyıp taşımadığını öğrenmek için www.bebekvealerji.com websitesini ziyaret edebilirsiniz.

Vakit kaybetmeden siteyi inceleyin, problem yaşayan diğer annelerin hikayelerini dinleyin ve uzman videoları yardımıyla giderek artan alerji problemi hakkında kendinizi bilinçlendirin.

http://www.bebekvealerji.com/AlerjiNedir.aspx
http://www.bebekvealerji.com/OzamanNeYapalim.aspx
http://www.bebekvealerji.com/HekimlerNeDiyor.aspx
http://www.bebekvealerji.com/Default.aspx?prm=ailelernediyor
http://www.bebekvealerji.com/AlerjiTesti.aspx

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Madam Diş Hoşgeldiniz

Merhaba Madam Diş,

Sizinle geç tanıştık biliyorum. Çok uzak yoldan geldiniz. Arkanızdan kız kardeşleriniz gelecekler değil mi?Sizin gibi onları da çok bekler miyiz?

Başka bebeklere hemen çıkı çıkı veriyorsunuz da bize de niye süründünüz? Valla bir ara dedim ki gelmeyecek, üzüldüm durdum. "Ha alttan gelir" "İkisi birlikte gelecek galiba" dedik. Bahis bile oynayanlar oldu üzerinize.

Diğer kardeşinizi de bekliyorduk ama siz sallana sallana tek başınıza geldiniz. Hayır kızım 8 aylık oldu siz anca bin bir zahmetle geldiniz. Sizi ağırlayamayacağımızı mı düşündünüz? Korkmayın size ve kız kardeşlerinize çok iyi bakacağız.

Sizin geliş şerefinize büyük bir parti düzenlemeyi düşünüyorum. Biz buna kendi aramızda diş buğdayı diyoruz. Birçok güzel yemek yapacağız. Bir sürü insan gelecek. Herkes bizden haber bekliyor. Evin heryerini balonlarla, süslerle süsleyeceğiz. Ecem'in doğum günü provası gibi olacak. Çalıp, söyleyip eğleneceğiz.Sizin izin verdiğiniz ölçüde kızımda bu partide eğlenebilecek. Bir rahat durmadığımızdan kızım geceleri uykusuz, poposu pişik içinde. Gelmeden önce geleceğinizi bir ateşle belirtmezseniz çok iyi olacak. Çünkü biz karı koca çok panik oluyoruz. "İdrar yolu mu yoksa?" "Üşüttük mü çocuğu?" gibi sorularla kafayı yiyoruz. Sonra tahlil tahlil laboratuvarlar da koşturuyoruz. Birde kızımı o küçücük poşete işetmeye çalışıyorlar, beceremiyor. Üstüme başıma her yerime işiyor. Ne olur bizi böyle şakalarla gelmesin diğer kız kardeşleriniz.


Madam Diş, işte böyle halimiz. Büyük bir heyecan, sevinçle karşıladık sizi. Ecem'in 7 yaşına kadar ağzında sağlık ve mutluluk içinde yaşatacağız. Çürümenize izin vermeyeceğiz. Diş perisi seni ne zaman isterse yerinden almak o zaman gitmene izin vereceğiz. Sizde bu rüşvetlere karşı kızımı üzmeden gelirseniz çok mutlu oluruz. Bu isteklerimi diğer Madam Dişlere de iletirseniz çok seviniriz.

Sevgiler Süt Anne.

9 Aralık 2013 Pazartesi

Başımı Kaldırdım #blogfırtınası

Yıl 9 Aralık 2033.

Bir kafe de oturdum onu bekliyorum. Başımı kaldırdım karşımda duruyor. 20 yaşında,uzun saçlı, koca dudaklı, büyük gözlü, bembeyaz yüzlü açık kumral kız. Ecem.

Zaman çok hızlı geçmiş. İlk doğduğun zamanı hatırlıyorum da. Kıpkırmızıydı. Şimdi karşımda kırmızı rujuyla acele acele bir şeyler anlatıyor. Eskiden en büyük hayalim her şeyini bana anlatmasıydı. Anlatıyor da bazen aynı heyecanla onu dinleyemiyorum. Yaşlanıyorum galiba. 49 yaşındayım. Normal.

Onun geçtiği tüm yolları, bütün heyecanlandığı çoğu şeyi yaşadım. Hatta benim yaşayamadığım diğer şeyleri yaşasın diye çok çalıştım. İyi bir hayat sundum gibi duruyor.

Anlattığı şeyi dinlemeye başladım. Arkadaşları kavga etmiş nereye gidecekleri konusunda. Tarafsız kalmayı tercih etmiş. İstemediği bir yere giderlerse rahatlıkla söyleyecekmiş. Ama benden izin almadı. Bakalım ben izin verecek miyim gideceği yere? Ohh ne ala? Hiç düşünmüyor annem ne der babam ne der? Bu duyguyu yaşamak çok güzel aslında. Bizden izin almaya ihtiyaç duymaması. Kızıma güveniyorum. Yanlış bir yere gitmez. Onu yanlışlarıyla sevmeyi öğrendiğimiz için daha az hata yapıyor.

Zaten bütün arkadaşlarını tanıyorum. O yüzden bazı geceler, 2 ye kadar o cıstak müzikleri dinliyoruz evde karı koca. Bütün arkadaşlarını tanıya bilmek için ev partileri yapmasına izin veriyoruz. Bir sürü yemek hazırlıyorum. Kanepeler, meyveler, pastalar vb.. İçecekleri çocuklar getiriyor. Bize teşekkür ediyorlar evimizi açtığımız için. Sebebimiz belli. Dışarı da geç saatlere tanımadığımız insanlarla olacağına, evimizde tanıdığımız insanlarla olsun. Evim dağılsın, o tahammül edemediğim müziği duyayım önemli değil.

Dışarı çıktı mı karı koca bize çile oluyor. İlk önce izin faslı. Kimse "Sen izin verdin. Ondan oldu." lafını duymamak için sorumluluktan kaçıyoruz. Ortak kararmış gibi izin veriyoruz. Şartları sıralıyoruz.
-Babası bırakıp alacak.
-Dağıtacak kadar alkol alınmayacak.
-Babası kıyafete onay verecek.
Oooo bu liste uzayıp gidecek Cem'e bıraksam da orta yolu buluyorum bir şekilde.
Akşam geç saatte Cem Ecem'in bütün arkadaşlarını dolduruyor arabaya. Cem'e göre en uzaktaki bara gidiyorlar. Onları bırakıyor. Eve geliyor. Bundan sonra benim maratonum başlıyor. Çünkü çıkmalarına yakın Ecem beni arayacak babasının gelmesini isteyecek. Saat 4 gibi telefon çalıyor. Ben salondaki koltukta sızmışım. Kalbim küt küt atıyor. Gece telefon çaldı mı bir panik uyanıyorum. Telefon ekranında Ecem yazıyor rahatlıyorum. Arkada deli gibi müzik "Anne babam gelebilir. Yorulduk çok." Salon kapısından Cem giriyor. "Tamam Tamam gidiyorum. Ta anasının dininde yer. Aydın'a gitsin bunlar eğlenmeye en iyisi" diye söylenerek çıkıyor kapıdan pijamalarıyla. Geliyorlar. Saat 5 başlıyor gece olanları anlatmaya. Dinlemeliyim. Uykum gelmemeli. Ama dayanamıyorum. Sızıyorum o anlatırken.

O anlattıkça yaşayacaklarım düşünüyorum da bizi yine uykusuz bir gece bekliyor. Yani bebekliğinden, çocukluğundan hiç bir şey değişmedi. Ben yine uykusuzum yine uykusuz. Sadece uykusuz kalma şeklim değişiyor. O hızla büyüyor ben aynı anne kalıyorum.

2 Aralık 2013 Pazartesi

#sütannemolurmusun Söz Hakkı Programında



Bu ara çok heyecanlıyım #sütannemolurmusun projemizle uğraşıyorum. İlerletmek istiyorum. Bu yoldan vazgeçmek istemiyorum.

Benim gibi bir çok annenin  çocuğa yetebileceğini söylüyorum. Sütü en başta çok olan annenin sonunda da sütü çok olur. Paylaşalım sütlerimizi. Demiyormuyuz hep "Süt sağdıkça çoğalıyor." diye. İşte sütünüzü sağmak için yeni bir amaç daha size. Kelimeler yetmiyor anlatmak için kendimi, hislerimi. O gün porgram da bile sesim çatalllaşmış süt kızımdan bahsederken. İşte o gün programda kendimizi anlatmamız. Söylediklerimi duyarsanız ya da yüzümdeki ifadeyi görürseniz daha çok inanırsınız bana.

Haydi anneler izleyin. İyi seyirler :D

https://www.youtube.com/watch?v=HMdziOspSgE

1 Aralık 2013 Pazar

Bebekler Pek Renkli #blogfırtınası

Bir varmış bir yokmuş. Çok zaman önce bebekler çok renkliymiş. Ağlayarak çözmezlermiş işlerini.

Karnı ağrıyan bebeğin hemen karnında kırmızı ışık yanarmış. Anneler hemen ona göre önlemini alırmış. Acaba burası mı ağrıyor yoksa şu arası ağrıyor diye hiç düşünmezlermiş.

Dişleri çıkarken ağrılı geçmeyecekse sadece sarı sinyal verirmiş. Diş ishal yapacaksa yeşerirmiş dişin çıkacağı yer. Pişik kremini bol bol sürüp önem almak kalıyormuş geriye. Eğer ateş yapacaksa kırmızıya dönermiş. Anında Calpolü verip sarı renge dönmesini beklemişsin.

Bir gece bebeğiniz ağlıyor. Neyi olduğunu anlamak için yüzüne bakmak yeterli. Acıktı mı acaba deyip mama hazırlamaya gerek yok yada ateş ölçere koşmaya. Acıktıysa midesinin olduğu yer pembe yanıyor ateşi çıktıysa çocuk toptan kırmızı oluyor.
Burnu mı tıkalı? Tıkalık derecesine göre açık yeşilden koyu yeşile göre derecelendiriyorsun.

Uyuturken kalın mı giydirdin hemen terini kontrol etmeye gerek yok gece bebek maviye dönüyor. Üşüyor mu yavaş  yavaş buz mavi oluyor. Yani bebekten anlamayan adam bile "Bu bebek üşümüş." diyebiliyor. Öyle kucakta çok sallamakta yok. Bebek tam uyuyacak kıvama mı geldi hafif lila rengi oluyor alnı. Nerede olursan ol hemen olaya müdahale edebiliyorsun uykuya. Uyku başına vurmaya başladıkça lila rengi koyuluyor. Uyku başına vurdu çilesi bu şekilde son buluyor.

Bebek yedirirken de kolaylık var. Yeni bir şey tattıyorsun, tadını seviyorsa dili pespembe oluyor. Tadını beğenmediyse dili morarıyor. Dilini dışarı dışarı çıkartarak yerken sevdi mi sevmedi mi sorusuna paydos.

Bu özellikleri bebekler konuşmaya başladığı ve derdini anlatmaya başladığı zaman yavaş yavaş ortadan kayboluyormuş. Yani öyle hep renkli yanmıyorlarmış:)

İşte benim en büyük hayalim. Son sıralar keşke bebekler böyle bir donanımla doğsalarmış diyorum. Ağladığında acaba annesi oluyorum. Maması, ateş ölçeri, bezi, pişik kremi, karın masaj yağı, calpol hepsi bir yerimden çıkıyor. Detinoksu cebimde taşıyorum düşünün. Anında müdahale için. Ahh ahhh! Çok şey mi istiyorum?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...